14 Haziran 2011 Salı

Nurjan'LA Moda..: PUANTİYE ÇEKİLİŞİ...

Nurjan'LA Moda..: PUANTİYE ÇEKİLİŞİ...: "Herkese  merhabalar.Yukarıda görmüş olduğunuz tasarımı ve dikimi bana ait olan bu cici bluz 38-40 bedene uygun fakat 36 bedenlerde kemer..."

Hoş bir tasarım ve çekiliş :)

4 Mayıs 2010 Salı

Kurşuni Renkler..

Her şey yoluna girmişken usulca, eskisi gibi gülümsüyorken her güzelliğe, hani demiştim ya, çok şaşırtıcı böyle sancısız geçmesi diye, yanılmak istemiyorum bu kez..Tam da havalar güzelleşmişken, güneş ısıtırken içimizi, Nazar mı değdi şimdi? Güneşin ısıttığı yüreğimiz yanmasın...
Yok olmaz erken daha, biraz geç kalın ne olur. Hiç hazır değilim henüz. Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha, tanıdık değil bana güz.. diyorken Sezen, Durdururken zamanı, ömrüme kurşuni renkleri süremezsin diye meydan okurken..Biliyorum, Sen buna izin verecek kadar güçsüz değilsin. Hiç olmadın.

2 Mayıs 2010 Pazar

Low Ball Technique (Elini ver kolunu kaptır tekniği) :)

İletişim insanların birbirlerini etkileme ve birbirlerinden etkilenme yoludur (Krauss ve Fussell, 1996: 655). İletişimin temel amacının 'insanlar üzerinde belli bir etki yaratmak'olduğu söylenir. Yani iletişim yapmak istediğimiz şey hedefimiz üzerinde amacımıza uygun bir etki yaratmaktır.Bu yüzden ikna etme (persuation) iletişimde çok önemli bir terimdir. İknanın tanımlarından en kısa ve öz olanı ; "bireylerin seçimlerini etkileme amaçlı iletişim" Brembeck ve Howell (1952: 24). Şimdi gelelim Seher neden böyle bir konu hakkında yazdığına :) Sosyal Psikoloji dersi hocamız Mehmet Dinc'in bizden istediği 'Sosyal Psikoloji Proje'si için benim ve grup arkadaşlarımın seçtiği konu Persuation (ikna etme)başlığı altında yer alan Low Ball Technique. Sosyal psikoloji kitabımızn Türkçe versiyonunda bu konu Elini ver kolunu kaptır şeklinde geçmektedir :) . Peki nedir bu low ball tekniği? İkna etme tekniklerinden biri olan low ball tekniğinde hedefinizden önce küçük bir istekte bulunursunuz o istediği yerine getirdikten sonra daha büyük bir istekte bulunca, büyük isteğinizi kabul etme oranı; ilk olarak büyük isteğinizi sunduğunuzdaki kabul etme oranından daha fazladır.Bu teknik pazarlama alanında da kullanılan tekniklerden biridir. insanlara önce bir malın fiyatını düşük söyleyip onu almaya ikna ettiğinizde, malın fiyatında bir yanlışlık olduğunu ve daha yüksek bir fiyattan satıldığını söylediğinizde muhtemelen yine de o malı alacaktır :) tabi burada sattığınız malın özellikleri de önemli. Peki biz projemizi nasıl oluşturduk.. projemizin ilk ayağını Fatih Üniversitesi'nde gerçekleştirdik. Elimizde 15,7,5 ve 3er soru içeren 4 anketimiz vardı. Yoldan geçen potansiyel hedeflerimize :) öncelikle '15 soruluk bir anketimiz var, katılmak ister misiniz?' diye sorduk. bu soruyu yönelttiğimiz yaklaşık 50 kişiden,ki bu rakam daha fazla da olabilir şu anda tam olarak sayımı gerçekleştirmedik,çok az sayıda kişi anketimize katılmayı kabul etti.ikinci aşamada hedeflerimize '3 soruluk bir anketimiz var katılmak ister misiniz?' diye sorduk, ve neredeyse hepsi katılmayı kabul ettiler. sorularımızı yanıtlayan katılımcılarımıza 3. sorumuzu da sorduktan sonra, 5 soruluk bir anketimiz daha olduğunu söyledik ve katılmalarını rica ettik. Tabiki şaşırdılar ama 'nasılsa üçü yaptık beşin lafı olmaz diyerek 5 soruluk anketimize de katıldılar :)) 5 soruluk anketimiz de bitince daha yüksek bir rica performansı göstererek 7 soruluk anketimize katılmalarını istedik. 'Yok artık!' nidaları eşliğinde 3 soruluk anketi kabul eden vatandaşlarımızın hepsi ama hepsi 7 soruluk anketimize de katıldılar :))yani doğrudan 15 soruluk anketimizi kabul ettiremedik fakat 3,5,7 diye adım adım giderek 15 soru çözmeleri için katılımcıları ikna etmiş olduk :) bu durum bizim yüzümüzde kocamann bir gülümseme oluşturmakla birlikte,içimizde katılımcılarımızın bizim hakkımızda neler neler düşündükleri konusunda korkular oluşmasına neden oldu :)))) neyse ki katılımcılarımız da bunca eziyete(!) rağmen yanımızdan gülümseyerek ayrıldılar. ' Acelem var ama madem 3 soru kabul' diyen katılımcılarımız da umarız bizim yüzümüzden zor durumda kalmamışlardır. ;) Teknik bir arızadan dolayı okulumuzda yaptığımız çekimleri hocamıza vereceğimiz projede kullanamayacağız maalesef :( çok fazla emek harcamıştık, çok kayıp verdik ama daha dikkatli olmamız gerektiğini öğrenmiş olduk. Olsun kısmet değilmiş diyoruz :))Projemizin diğer 2 ayağı Beylikdüzü migros alışveriş merkezi çevresinde ve Ümraniye'de gerçekleştirdik buralarda da yaklaşık aynı sonuçları elde ettik. Ama insanların çoğu bizi para kazanmak için anketörlük yapan gençlerden sandıklarına eminiz :) hatta bir hanımefendinin bana söylediği söz bizi derinden etkiledi :) ' Para kazanmanı isterdim ama 15 soru çok uzun yaaa ' :))) Ve son olarak projemizin kayda değer çekimlerini bugün Eminönü ve Gülhanede gerçekleştirdik. Ki bu gün sanırım en çok insan sayısına ulaştığımız gündü. Malum günlerden Pazar, hava güzel, herkes sokaklarda :) Yaklaşık 4 gündür bu proje için koşuşturuyoruz. Çok yorgun hissetmeme rağmen çekimlerimizi izleyince ne kadar eğlendiğimizi görebilmek çok güzel. henüz tam olarak projemizi hoca teslim edebilecek duruma getirememiş olsakta (Sevgili grup arkadaşım Sümeyye ve eniştesi Ramazan abi şu anda işin bu kısmıyla ilgileniyorlar :) ) ilk önce buraya yazmak istedim umarım fikrimiz biz hocaya teslim etmeden önce çalınmaz :P gerçi hocamızla projemizin konusu, yapım aşamasındaki sorunlarımız, fikirlerimiz hakkında uzun uzun maillerimiz mevcut öyle bir durumda bu mailler onların yüzüne itinayla vurulur :P üstelik projenin yarına hocaya teslim edileceğini gerçeğini düşününce bu iş imkansız gibi görünüyor :) neyse daha fazla felaket senaryosu üretmenin luzümu yok :P Özellikle kendi adıma çok rahat söyleyebilirim ki çok sıkıntılar çekmiş, tersliklerden dolayı üzerimde oluşan stresten kendimi heder etmiş olsam da gerçekten çok keyif aldığım bir çalışma oldu. Yaklaşık 200 belki de daha fazla kişiyle iletişim kurmaya çalışmak ve bir çoğuyla bunu başarmak gerçekten ilginç bir deneyim oldu. :) İnşallah özellikle hocamıza, ve daha sonra izleyen herkese vermek istediğimiz mesajı rahatlıkla gösterebilen bir video hazırlayabiliriz. :) umudumuz bu ödevden 100 puan almak bunu da belirtmeden geçemeyeceğim :P :)

29 Nisan 2010 Perşembe

Dokuz Yüz Katlı İnsan.

Sanırım ders kitapları dışında psikoloji ile ilgili içinde bu kadar çok terim olan ve okumaya başladığım ilk kitap. Başlarda ders kitaplarından pek farkı yok gibi görünse de ilerleyen sayfalarda aslında öyle olmadığını açıkça gördüğüm ve beni çok mutlu etmekte olan bir kitap :) henüz 127. sayfasında olmama rağmen psikoloji ilminin temellerini oluşturan bir çok kavramın aslında tasavvufta çok yakın karşılıkları olduğunu göstermiş güzel bir eser. Evet, kitabın adı ' Dokuz yüz katlı insan' yazarı; Mustafa Merter. kitabın konusu Tasavvuf ve Benötesi psikolojisi (Transpersonel psikoloji). Psikolojinin önemli ekollerinden biri olan Benötesi psikolojisi özet olarak insanın aslında göründüğünden çok daha fazlası olduğunu öne sürer. bu fikrin savunucularına göre insan sadece fiziksel bir varlık değildir, beden ve akıldan oluşmuştur. Freud'un insan hakkındaki karamsar görüşlerinin aksine Abraham Maslow insanın o bir çok psikoanalizcinin göremediği belki de hiç dönüp bakmadıkları güzel, ulu, mucizevi ve asil tarafını görüp 'güzel bir manzarayla' karşılaştı . Maslow bu konudaki görüşlerini şu sözle özetliyordu: '... Freud sanki psikoloji ilminin hastalıklı yarısını anlatmıştı. Bize ise sağlıklı diğer yarısı ile bu ilmi tamamlamak düşüyor...' Temellerini Maslow'un attığı bu görüşü bir de Sufi penceresinden, Hz. Mevlana'nın dilinden dinleyecek olursak : 'Aziz dost! Sen, tek bir kişi değilsin;sen bir âlemsin! Sen derin ve çok büyük bir denizsin. Ey insan-ı kâmil! O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır; dibi, kıyısı olmayan bir denizdir. Yüzlerce âlem, o denize gark olup gitmiştir!' işte bu kitap Benötesi psikolojisi ve tasavvufun bir çok yönden benzerlik gösterdiklerini anlatmaktadır. Henüz çok başlarında olmam sebebiyle şimdilik sadece bu kitaba bir an evvel başlamanızı tavsiye edebilirm. Tasavvuf Alemine karınca ayaklarımla parmak uçlarımda adım atmaya çalışıyorum, bu kitapla birlikte birçok şeyi, çok daha iyi anlamlandırabileceğime inancım sonsuz. İnşallah çok daha anlamış olduğum zamanlarda çok daha güzel şeyler aktarabilmek istiyorum ve bu yazıyı bugün kitapta okuduğum çok hoşuma giden bir sözle sonlandırıyorum ' Aslında Gölge de varlığını Güneş'e borçludur.' :)

28 Nisan 2010 Çarşamba

Bir yerden başlamak gerekirse.. Güzel Şey'lerden başlayalım :)

Hayal kurmak güzel şey. Hayallerine erişebilmek için çaba göstermek ya da en azından çabalamayı istemek, kimine göre başlangıç, kimine göre işin aslı. Bir yerden başlamak gerekirse nereden başlamalı?diye kendi kendine durmadan sorarken, başlangıç noktasına ulaşmak için bile ciddi bir çaba sarf etmek gerektiğini görmek,ama önüne çıkardığın her türlü engelin hevesini kursağında bırakmak gerekiyormuş. Harekete geçmek için illa ki bir işaret beklerken bu bekleyişin 'heyecan'ının aslında en büyük işaret olduğunu görebilmekmiş mesele.Yapacak çok iş var. Ve bir yerden başlamak gerekirse; olduğum yerden başlıyorum..
Yazmak güzel şey. Hislerini, düşüncelerini,kaygılarını,umutlarını,özlemlerini, aklına gelebilecek her şeyi, istediğin zaman istediğin yerde istediğin gibi yazabileceğini bilmek çok daha güzel şey.Anlamsızlığa kafa tutmaya çalışan ama bunu harfler olmadan yapamayacağını bilen boş bir kağıt parçasına ya da bir blog sayfasına :) anlamlar yüklemek için yazıyorum. Onların bana ihtiyacı olduğunu, benim de onlara ihtiyacım olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden uzun uzun yazıyorum. :)
Ve paylaşmak güzel şey. Hayallerimi, inançlarımı,heyecanımı,harflerimi,olanı biteni,belki de başkaları için çok sıradan olan şeyleri paylaşmak için geldim. Paylaşmanın kudretini bilenlere sesleniyorum: Sizinle bir şey paylaşabilir miyim? :)