29 Nisan 2010 Perşembe

Dokuz Yüz Katlı İnsan.

Sanırım ders kitapları dışında psikoloji ile ilgili içinde bu kadar çok terim olan ve okumaya başladığım ilk kitap. Başlarda ders kitaplarından pek farkı yok gibi görünse de ilerleyen sayfalarda aslında öyle olmadığını açıkça gördüğüm ve beni çok mutlu etmekte olan bir kitap :) henüz 127. sayfasında olmama rağmen psikoloji ilminin temellerini oluşturan bir çok kavramın aslında tasavvufta çok yakın karşılıkları olduğunu göstermiş güzel bir eser. Evet, kitabın adı ' Dokuz yüz katlı insan' yazarı; Mustafa Merter. kitabın konusu Tasavvuf ve Benötesi psikolojisi (Transpersonel psikoloji). Psikolojinin önemli ekollerinden biri olan Benötesi psikolojisi özet olarak insanın aslında göründüğünden çok daha fazlası olduğunu öne sürer. bu fikrin savunucularına göre insan sadece fiziksel bir varlık değildir, beden ve akıldan oluşmuştur. Freud'un insan hakkındaki karamsar görüşlerinin aksine Abraham Maslow insanın o bir çok psikoanalizcinin göremediği belki de hiç dönüp bakmadıkları güzel, ulu, mucizevi ve asil tarafını görüp 'güzel bir manzarayla' karşılaştı . Maslow bu konudaki görüşlerini şu sözle özetliyordu: '... Freud sanki psikoloji ilminin hastalıklı yarısını anlatmıştı. Bize ise sağlıklı diğer yarısı ile bu ilmi tamamlamak düşüyor...' Temellerini Maslow'un attığı bu görüşü bir de Sufi penceresinden, Hz. Mevlana'nın dilinden dinleyecek olursak : 'Aziz dost! Sen, tek bir kişi değilsin;sen bir âlemsin! Sen derin ve çok büyük bir denizsin. Ey insan-ı kâmil! O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır; dibi, kıyısı olmayan bir denizdir. Yüzlerce âlem, o denize gark olup gitmiştir!' işte bu kitap Benötesi psikolojisi ve tasavvufun bir çok yönden benzerlik gösterdiklerini anlatmaktadır. Henüz çok başlarında olmam sebebiyle şimdilik sadece bu kitaba bir an evvel başlamanızı tavsiye edebilirm. Tasavvuf Alemine karınca ayaklarımla parmak uçlarımda adım atmaya çalışıyorum, bu kitapla birlikte birçok şeyi, çok daha iyi anlamlandırabileceğime inancım sonsuz. İnşallah çok daha anlamış olduğum zamanlarda çok daha güzel şeyler aktarabilmek istiyorum ve bu yazıyı bugün kitapta okuduğum çok hoşuma giden bir sözle sonlandırıyorum ' Aslında Gölge de varlığını Güneş'e borçludur.' :)

28 Nisan 2010 Çarşamba

Bir yerden başlamak gerekirse.. Güzel Şey'lerden başlayalım :)

Hayal kurmak güzel şey. Hayallerine erişebilmek için çaba göstermek ya da en azından çabalamayı istemek, kimine göre başlangıç, kimine göre işin aslı. Bir yerden başlamak gerekirse nereden başlamalı?diye kendi kendine durmadan sorarken, başlangıç noktasına ulaşmak için bile ciddi bir çaba sarf etmek gerektiğini görmek,ama önüne çıkardığın her türlü engelin hevesini kursağında bırakmak gerekiyormuş. Harekete geçmek için illa ki bir işaret beklerken bu bekleyişin 'heyecan'ının aslında en büyük işaret olduğunu görebilmekmiş mesele.Yapacak çok iş var. Ve bir yerden başlamak gerekirse; olduğum yerden başlıyorum..
Yazmak güzel şey. Hislerini, düşüncelerini,kaygılarını,umutlarını,özlemlerini, aklına gelebilecek her şeyi, istediğin zaman istediğin yerde istediğin gibi yazabileceğini bilmek çok daha güzel şey.Anlamsızlığa kafa tutmaya çalışan ama bunu harfler olmadan yapamayacağını bilen boş bir kağıt parçasına ya da bir blog sayfasına :) anlamlar yüklemek için yazıyorum. Onların bana ihtiyacı olduğunu, benim de onlara ihtiyacım olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden uzun uzun yazıyorum. :)
Ve paylaşmak güzel şey. Hayallerimi, inançlarımı,heyecanımı,harflerimi,olanı biteni,belki de başkaları için çok sıradan olan şeyleri paylaşmak için geldim. Paylaşmanın kudretini bilenlere sesleniyorum: Sizinle bir şey paylaşabilir miyim? :)